Kişi, kendi kapasitesini ve bilgi birikimini kendi ihtiyaçlarını karşılamak için kullanmakta zorlanabilir. ‘’Terzi kendi söküğünü dikemez.’’ sözü de insanın kendine yetemediği noktalarda ötekine duyulan ihtiyacın ortaya çıkmasına gönderme yapıyor. Peki bir terzi, diğerlerinin söküklerini dikebilirken ve onlara yararlı olabilirken neden kendi söküğünü dikemez?
Bir terzinin dikim işlemine başlamadan önce birçok ölçüm alması, dikeceği yeri görmesi ve hesaplaması gerekir. Kendine ait olan söküğü ise görmekte zorlanabilir, ölçmek için o bölgeye erişemeyebilir, kör bir noktasına denk gelebilir ve kendi kapasitesini yeterince kullanamayabilir. Bu noktada terzinin kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmek için başka kişilerin varlığına açık olması ve yardımlarını kabul edebilmesi önemlidir. Bu konuyu tıpkı bir terzi gibi, bir terapist üzerinden de düşünebiliriz.
Psikoterapi alanında da benzer bir durum söz konusudur. Terapistler de mesleki yetkinliklerinden bağımsız olarak kendi söküklerini dikebilmek adına bir ötekine ihtiyaç duyar. Bir terapist; insanı anlamaya dair teorik bilgi birikimine sahip olsa da bu teorik bilgiler kendisine dair ancak bilinç düzeyinde bir şeyleri anlamaya yardımcı olabilir. Bilinç düzeyindeki teorik bilginin ötesinde terapist de herkes gibi kendi bilinçdışına kördür. Tahammül edilemeyen, kabul edilemeyen ve dolayısıyla kişiye ızdırap veren materyaller bilinçdışında bastırılır. Dolayısıyla kişi bu bilinçdışı materyale ve yine bilinçdışı işleyen mekanizmalara tek başına erişemez.
Bilinçdışını; bir kıyafetin sırtımızda kalan ve göremediğimiz, erişemediğimiz söküğüne benzetebiliriz. Bu söküğün farkına varılması ve dikilebilmesi için başkalarına ihtiyaç duyulur. Bir terapist de sırtındaki bu söküğe, yani bilinçdışına erişebilmek ve buradaki çatışmaların farkına varabilmek için başka bir terapiste ihtiyaç duyar. Herkes gibi bir terapistin de kendi kapasitesinin, kendi ihtiyaçlarını karşılamak için yetmeyeceğinin farkına varması, yardım almayı kabul etmesi ve neticesinde kendi terapisinden geçiyor olması önemlidir. Bir terapistin kendi terapi sürecinden geçmesi, kazanılan içgörü sayesinde bireysel yaşamında fayda sağlamasının yanı sıra meslek hayatındaki yetkinliği için de önemlidir.
Psikanalitik psikoterapilerde sadece danışanın değil, terapistin bilinçdışıyla da çalışılır. Kurulan terapötik ilişkide terapist, danışana dair meselelerin kendi iç dünyasında denk düştüğü, temas ettiği yerlerin farkına varabilmelidir. Bunların farkına varılabilmesi için terapistin kendi terapi sürecinden geçiyor olması ve bu sayede kendi iç dünyası üzerine çalışıyor ve oradaki malzeme ile tanışık olması önemlidir.
Aksi takdirde terapiye getirilen bir malzeme terapistin çözümleyemediği bilinçdışı meseleleri sebebiyle yanlış yorumlanabilir, terapist kendi içsel çatışmalarını veya zorlantılarını danışanın terapi sürecine yansıtabilir. Bu durum da danışana ve terapötik ilişkiye zarar verebilir. Sadece psikanalitik yönelimli terapilerde değil, tüm terapi ekollerinde terapistlerin kendi meseleleri üzerine çalışıyor olması, o meseleleri danışan-terapist ilişkisinden ayrıştırabilmesi için önemlidir. Bu sebepler doğrultusunda yetkin bir terapist; ötekine olan ihtiyaçlarının farkında olan, yardım almayı kabul etmiş ve mutlaka kendi üzerine de çalışmış veya çalışmakta olan terapisttir.
Yazar: Stajyer Psk. Gamze Bilim
コメント